Bursa'nın İşgali Ölüm Yıldızını Söndürdü

Mustafa Kemal Paşa'nın yaktığı meşale ile 1919 Haziranında görevinden feragat eden Gümülcineli İsmail Bey'den sonra, Bekir Bey yılgın, bitkin ve korkmuş halkı canlandırmak maksadıyla maneviyat yükseltmeye başladı. Sürgün yemiş mücadelecilerin geri gelmesini sağladı. Fakat, Damat Ferit Pasa'yı pek hesaba katmış olmamalı ki, onun bu çalışmalarını etkisiz hale getirmek için Vali Nemrut Mustafa Paşa'nın ataması ile denge tekrar değişti. O da alehte davranan tüm Nigehbancıları azat etti bir günde. Doğal olarak Yenişehir ve Karacabey onlar yüzünden karıştı. 
Bursa'da bunlar yaşanırken, İstanbul Harp Divanı, Mustafa Kemal ve arkadaşları için mahkumiyet kararı aldı. Sağduyulu sınırlı sayıda insanı kahreden yalnızca bu olmamış, Yunan ordusunun başarısı için dua edenleri de görmüştük ne yazık ki. Bunu sindiremeyenler, birleşme çağrısının merkezine yani Anadolu'nun içlerine gitme kararı aldı. Durup güç yitirmektense, zayıf umudun peşinden koşmak yeğdir dediler. Mustafa Kemal Paşa'nın izinden gitmeye önce birer ikişer sonra ise artan sayılarla gitmeye başladılar. 
Bazıları bulunduğu yerden direnişe devam kararı için Ethem ve kardeşlerine katıldı. Gerekçeleri orduya bağlı olmak istememekti. 
Ben de bir karar aldım o günlerde. Vatan mudafası için Mustafa Kemal kararım vardı. Ama bunu aileme nasıl açıklayacaktım, karşılaşacağım gaiz beni kesin eve mahkum edecekti, biliyordum. Biliyordum, onları ikna etme teşebbüslerin beyhude çabanın ta kendisi olacaktı.
Ölüme aşık bir kuşağın ferdi olmak, yaradanın sizi habı nuşinlerden uyandırmak için sınamaların bitmediği, herkesin kendi gerçeği üzerinde durmaya cesaret gösterdiği sallanan bir köprüde olmak demekti. Bu kendini feda etme derecesini ölçen bir insan için yazılmış kaderdi ve ben de gördüklerimden sonra artık o çizgideydim şimdi. Bir insanın içinde doğanı öldürmesi imkansızdı ve galiba gelecek günler bunun doğruluğunu kat ve kat ispatlayacaktı. 
Tam bu sıralarda Balıkesir işgal edildi. Ardından Erdek ve Bandırma. Ve Gemlik Limanından çıkan İngilizleri gördük. O gün Karsak Derbendinde dokuz kişinin ölümüne şahit olduk.
Bu olayla birlikte bir an önce şaşkın, bitkin, çaresiz ve korku dehşetinin donuk yaptığı insan olmaktan sakınmayı ödevleştiren kudrete uzanmayı ve zarar veren düşmanın tahriklerini bizi harekete geçiren telkin yapmalıydık. Bu o kadar açık görülüyordu ki, sanki başka seçeneğimiz yoktu.
Bekir Sami Bey ve Vali Muhittin Bey, yanındakilerle İnegöl'e geçtiği gün dediler ki;
-Bursa'nın işgali üzerine Ankara Meclisine siyah şal asıldı. Kurtuluşa kadar inmeyecek!
Bir kaç cesur insanın kurtuluş uğruna vereceği mücadele ile övünme zamanı değildir, kendimiz ve vatanımız için atılacak ilk adım belki zordur, ama mazinin bir dakikası bile bu uğurda çabaya acilen dönüşmelidir. Hem de hiç vakit kaybetmeden.
Vatan uğruna ölmek nedir ki? Bilmem kaç okka beden hantallığından kurtulmaktan başka diyordum kendime. Zaten asumani bir gökyüzünün ardından gelen akşam çıkmıştım Bursa'dan. O son gündüzde; büyükbabam, hayatı kararların değil kararsızlıkların belirlediğini söylemişti. Bir günde olanlar bile; kızgın ve çılgın kararlar almamıza yeter olmuştu.
Kimse ama kimse gelecekte bir gün habbeyi kubbe yaptınız diyemezdi bize. Hiç kimse, ölüm yıldızını gökten yere indirme konusunda bu kadar azimli, bu kadar mahir ve bu kadar istekli olamazdı. Bir gün zaferle geri dönmenin verdiği heyecanla şimdi buradan on dört yaşında iken gitme kararını tatbik etmek kalıyordu.

Unutmam ne mümkün; iki yıl önce bir sahra sedyesinde iki askerin taşıdığı yaralı babamı getirmişlerdi eve. Bir bacağı yoktu. Sanki; daha beterini gördüğümüz bu savaştan geriye kalana sımsıkı sarılın ve iyileştirin onu diyorlardı. 
Bakalım, benim sonum nasıl olacaktı?
...
Ve SON
Bir, iki veya üç yıl sonrası için çıktığım yolculukta sona yaklaşmıştım. Tarih 1920. Siperde olduğumu biliyordum, gerisini ne vakit sonra hastanede uyanana kadar asla.
İlk uyandığım anları, bir mengenenin arasında kalmış gibi hatırlıyorum. 
Gerisini...
Asla...

Bu anlatılan, 14 yaşında bir şehidimizin kutsal yolculuğundan kısa alıntıdır. Bu minvalde tüm çocuklar için dilekleri sözcüklere dökmeli...
"Bazen bir neden bulmaya bile gerek 
kalmazdı onları sevmek için. İçimizdeki sıcaklıkları yeterdi. İbadete gelmiş gibi, 
usulca yanına sokulur, kendimizle sarıp sarmalar, 
üzerilerine örtü olurduk. Hatta onlar sayesinde onca kötü huyların 
bir zehir  gibi içimizde birikmesini engelleyip, sevgileri 
ile yok ederdik. Hayat, daha iyi anlatmıyor mu 
onları; uyurken ve koşarken sevilir çocuklar, ölürken değil."
  
  

Copyright 2018 - 2024 | RSS Ankara Eski Kitap Facebook esk:tap